Adalet; Şah Hüseyin’inden bu yana zulme ve çirkinliğe karşı bir tezahürüdür, haksızlar karşısında haklı olup susmak, hakkaniyet ve eşitlik ilklerine uygun yaşamayı ahlaki erdem dışına taşımak, bencillik, tarafgirlik, yalancılık, her türlü hırs uğruna nefret ve düşmanlık yaratmak Yezidin “cezalandırıcı mantıkla” yeni bir adalet tanımını topluma dayatmasına benziyor.
Adalet kelimesinin içi boşaltılmış, “Adil yaşama inancı” ile tanımlanan Hak bir kişinin toplumsal koşulları kendi açısından algılama, değerlendirmesine ve bunu sosyolojik, psikolojik yargılama sürecine alıp yapay adalete dönüştürmeye gitmiştir. Her gün “sözde Adalet” dağıtıcısı kişilerin sayısı bu yüzden artmaktadır.
Bunların hepsi siyasal, ekonomik ve ideolojik itaat yükümlülüğü altında toplum adına ahkâm kesilerek düşünsel ve sosyolojik bir tanımla Alevilerin Adalet isteklerini çıkarcılık üzerine kurgulayarak ortaya çıkmaktadırlar.
İşte bu Faydacılıktan ortaya çıkan “Adalet ”in Şah Hüseyin’in Adalet inancıyla hiçbir bağı yoktur ve hiçbirinin hak tanımı toplumdaki değerlerin dağıtımı, özgürlük gibi, eşitlik gibi, siyasal güç gibi, hayatın sunduğu fırsatlar gibi ve temiz toplum gibi anlamlı değerler üzerine kurulu değildir.
Adaleti getirip bunu tüm toplumlar üzerine inşa etmek istemeyen bir devlet var, sadece Sünni islam ve onun ahlaki değerleri üzerine bağlı bir Alevilik yapılandırmasıyla sürekli kendi adaletinden dem vurup her dönemin Hızır paşalarıyla bir avantaj ilişkisi kuruyor ve böylece Alevi toplumuna sundukları Adalet fetihçi zihniyet perdesi arkasında yorumlanmış bir adalete dönüşüyor.
İşte bizler hep şunu dile getiriyoruz; adil olmayan pazarlığın ya da adil olmayan bir anlaşmanın sonucu kimseyi özgürleştirmez. Alevileri biate zorlar bu dayatma, “Adil toplum inancımızı” kaybettirir.
Buna karşı çıkmalıyız!
Mevcut iyi olma halini sürdürmek ve deneyimlenen adaletsizliği benimsemek ve bunu sindirmek Şah Hüseyin’in yolunu inkâr etmek demektir.
Bakınız son birkaç gündür Avrupa Konseyi'ne bağlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kısa adı AHİM"in Alevilik inancı için verdiği kararları konuşuluyor. Bu kararlardan kazanılan iki hak bütçe tartışmaları sürecinde öne çıktı.
Cemevlerinin yasal statüsü ve devlet bütçesinden pay alması tartışmaları gündem de yerini almış durumda.
Ricayla, minnetle, el pençe durarak elleri titreyerek; devletin Alevilere biçtiği kumaşı diline dolayanlar diyoruz ki; eşit yurttaşlık haklarımızı hiç kimsenin tanımlamasına izin vermeyeceğiz. Bizler kendi özerk yapılarımızla sorunlarımızın çözülmesini, şartların ve koşulların eşit olmasını, kamu kaynaklarına ayrılan genel bütçeden payın karşılanmasını ve bunların derhal yasalaşmasını istiyoruz. Ayrıca bütçe kaygısıyla salonlarda, otel odalarında yada basın açıklamalarında devletin istediği Alevi tanımını yaparak Alevi toplumunu rencide eden, yok sayan ve inciten açıklamalar mücadelemizin haklılığını ortaya koymuştur. Bizler bugünden itibaren Alevi toplumun inançlarının gereğini yerine getireceğini ve daha güçlü, daha sağlam adımlarla çağdaş ve özgür bir gelecek için ezilen yok sayılan tüm halkların halk mücadelesine katılacağını biliyoruz.
Ve yine bugün el –pençe durup YEZİDİN Alevilik tanımıyla bütçe isteyenler bilmelidir ki; Alevi toplumu Devlet bütçesiyle özgürleşmez ve şah Hüseyin’in yolunda giden Aleviler parayla özgürleşemez devlet bütçesiyle holdingleşen diyanette olduğu gibi;
O kadar güce rağmen sivil itaatsizliği, vicdani retti, iştirak ahlakını, ahlaki duyguların niteliğini ,eşitlik ,özgürlük kavramanı ,hoşgörü ,siyasal adaleti, sosyal adaleti yok eden diyanetin kendisidir ve verdiği fetvalarlacahilliği, tacizi, tecavüzü, hırsızlığı yolsuzluğu olağan kılan diyanettir.
Oysa bize göre Adalet her şeye hakkını vermektir “ para vermek değildir” ve Aleviler için ölçü, denge, hak ve doğal olanı aslına teslim etmekle adâlet erdemleşir ve toplumlar özgürleşir...